Available in: Turkish   French   Dutch   English   Go to media page

Fatiha 

Destur…. EstağfurullahMedet, medet medet… Allah-u ekber-ul ekber, Allah-u ekber-ul ekber, Allah-u ekber-ul ekber. Subhanallah, Sultanallah. Sen Yaratanımızsın. Hu Allah, Hu Allah, Hu Allah.

Ey yaratan, her zaman bütün şerefler ve övgüler sanadır diyebilelim… Ey Rabbimiz, ey yaratanımız.  Bizler çok küçüğüz. Bizler bir şey değiliz, bizi bu mübarek günde affeyle. Bu, rahmet dolu ayın, Ramazan’ın son haftasıdır.

Ey Rabbim, huzurundaki en övülmüş kişi Seyyidina Muhammed (s.a.v.) hürmetine ilahi rahmetini ümit ediyoruz. Ey Rabbim, O’nun hürmetine bize ikram eyle. En övülmüş olan Seyyidina Muhammed (S..A.V.). hürmetine her şeyi sen yarattın. Bütün yaratılanların sebebi O dur. ( O’nun şerefinedir). 

Bunları Vehhabiler kabul etmez! Selefiler kabul etmez! Fark etmez!, fark etmez, çünkü onlar bir şey değildir, değerleri yoktur…. Kim senin en sevgiline, en yüksek saygısını ve şanını verirse değerli olan o dur ( o kimsedir). 

Ey rabbim, diyoruz ki; “senin mübarek ismin, her şeye Kadir olan, en Merhametli, en Lütufkâr ve en Cömert, en Azametli, senin Hükümdarlığı’nın evvelden ahire sonu yoktur”.

Bize ikram et, sen ikram edensin. Biz zayıfız….. Ey rabbim bizi affeyle…. Bize sonsuz affından ve rahmetinden ver. Bir tek senin için ve İlahi huzurda olan en değerli ve kıymetli kulun için var olalım…. Bize bir kılıç ver. “BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM” senin kılıç’ındır. Bizden o kılıcı alma.  O kılıç her yanlış şeyi doğru yapsın… Bize bu İlahi Kılıç’ından ikram eyle. Bütün yanlış kişiler (doğru yolda olmayan) ve onların eğitmenleri şeytan bilsin ki;  bizim ilahi bir kılıcımız vardır. O da “BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM” dir. Bırakmayın (besmeleyi bırakmayın). O zaman burada ve Ahiret’te de korunursunuz.

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM”  derseniz size ikram edilir. Allah-u ekber, “Subhan Allah”, “Sultan Allah”, “Kerim Allah”, “Aziz Allah”... Rabbımız olan sensin. Bizi zayıflığımıza bırakma. Nefsimizin yanlışları ve bütün insanların yanlışları için, Senden “ilahi kuvvet” istiyoruz. Onun için “Euzübillâhimineşşeytânirrâcîym” diyoruz…Ey Rabbim, şeytan ve takipçilerinden sana sığınırız…. Sonsuz rahmet, sonsuz övgü ve şan, senden en sevgilin Seyyidina Muhammed’e (s.a.v.) dir...

Ey insanlar, ben bir şey bilmem, ben zayıf bir kulum.  Zayıf bir kişi olsam bile Rabbimizin kuvveti bana ulaşırsa, bütün dünya sallarım. Ben bir şey değilim. Eğer bu kuvvet bir atoma ulaşırsa, bir atom bu dünyanın hepsini alıp götürür. Bir atom götürebilir mi?  Evet, götürebilir. Onu yaratan, Allah, Subhanehu ve Teâlâ’dır. Sen “Subhansın, Subhan”…. “Sen Sultansın…”.

“Eğer bir atoma emredersen; “ey sen, onu yörüngene al ve omzunda taşı ve siyah bir deliğe koy” diye… Atomun gezegen taşıyacak omzu var mı? Evet! O Allah dır.. Rabbim o emiri verirse, o yetkiyi de emrini yerine getirebilsin diye ona verir…. Bu çok önemli bir noktadır. Onun emri çok yüksektir. Eğer emrederse ve atoma derse ki,  “yörüngene al” diye, o zaman bunu yapmak için yetki de, gelir imkânda… Bir de bakarsın ki, “bu…. ve bu dünyanın bir atomun omzunda taşındığını görürsün”….. Olur! Nasıl anlamadığınızı söylüyorsunuz? Şimdi size söylediğimizi nasıl anlamazsınız?..  Allah kimdir bilmelisiniz!!. Onun emri sizin emriniz gibi değildir!!. Hayır!!. “O Âlemlerin Rabbidir”…. Ve yetki verir, yetki verirse… eğer Yaratan bir atoma tüm yetkiyi ikram ederse, bütün güneş sistemini taşır. Ey…ey rabbimiz, Subhansın, Sultansın, Subhansın , Sultansın.

Ey din adamları, bunu sizleri takip edenlere (takipçilerinize) anlatın. Ey Hıristiyanlar!, Ey Yahudiler!, Ey selefiler ve vehhabiler! O yüce Allah ’ın, beni konuşturduğu şeyi onlara beyan edin (bildiriniz).  O Yüce olan beni size hitap ettiriyor. Ben de insanoğlu içinde en son ve en zayıf olan kişiyim. Size bu şekil hitap etmek, Rabbimden bana bir ikramdır. Böyle kuvvetli bir açıklamayı yapmak, anlayasınız diyedir. “O kimdir?” “O”….. “O”….. ve “HU”, “Hu, Hu, Hu, Hu, Hu” …. bilinmeyen, görünmeyen, bilinmeyen, Allah-u ekberdir.

Söyleyin!  “Ey Yirmi birinci yüzyılında yaşayan din adamları, ama daha önce, daha önce, daha önce, bu gezegende insanoğlunun başlangıcını sadece onun yaratanı bilir. Ama siz o takvimi kullanıyorsunuz. Bu hakiki takvimdir hakiki takvimdir diye söylüyorsunuz. Size anlayacağınız şekilde hitap etmem gerekiyor ki. Bizler şimdi 2009’dayız. Bir takvimin başlangıcı deriz. Fark etmez. 2000 sene diyoruz, simdi başka bir milenyuma başladık. Ve diyoruz ki anlayışımız daha çok genişledi, daha kuvvetlendi.  Ve böyle ben bir zayıf kul olarak bir şey bilirim diye hiç iddia etmem. Hayır!!!  Ben, “benim hakikatime geleni size konuşurum”.  “Ben bilmem…”

"Ey insanlar, şimdi insanoğlunun anlayışının değiştiğini söylüyorsunuz!. Ve diyorsunuz ki :  -“şimdi öyle bir zamanında yasıyoruz ki,.. şimdi anlayışın son noktasında yaşıyoruz”.. diye zannediyorsunuz. Onun içindir ki, böyle zayıf bir kulu onlara hitap ettiriyorlar. Rabbiniz hakkında ne biliyorsunuz! Bana anlatın. Onun için din adamlarına sesleniyorum, onlar inançlarında ve dinlerinde yetkili kişilerdir.  Rabbinizi anlatın, Âlemlerin Rabbi kimdir ve nasıldır.

Bilmiyorsanız, o ağaca sorun, sizden daha fazla söyler ve bilir, sizden daha fazla fazla ve fazla itaat eder.  Rabbinin emri ile o Palmiye ağacı itaat eder.,,,Ve itaatkârlığı karşısında, Rabbi der ki ona ;, -“Ey ağaç, bir palmiye ağacı ol, bu benim sana emrimdir…. Çam ağacı olma, palmiye ağacı ol”. 

Palmiye ağacı der ki ; -“Ya Rabbim nasıl istersen, ben hazırım”… Ve palmiye ağacı olur.

O kadar çok çeşit yaratılanlar vardır.  Orangutan gibi…….  Rabbi ona orangutan olmayı emreder. Ve o der ki, -“Ey Rabbim ben hazırım, nasıl istersen. Sen beni orangutan yaratırsın...”

Ve gorillere der ki, -“ey goril , bu dünya döndüğü sürece goril olmaya devam et”….  “Ben insanı yarattım, siz insan değilsiniz, siz insanların ataları olamazsınız…”….. “Yaratan benim. Ben sizi goril olarak yarattım. Ben sizden insan yapmadım. Ben ilahi elimle ve ilahi isteğimle, insani ben tasarladım. İnsani sizden tasarlamadım.  İnsanları ben ilahi elimle tasarladım.”… -“Ey goril, insanlara konuş, hitap et.  Siz onların atalarısınız diye iddia edenlere söyleyin ey goriller. Onlara tuh diye tükürün”… “Ben insanların atasıyım, sizin atanızım diye” nasıl iddia edersiniz?  Tuh bir daha, “her seferinde” …..

Ey dinleyicilerimiz, merhaba, hoş geldiniz.   Hoş geldiniz…..

Dum dum dum dum       dum dum dum dum 

dum dum dum dum      dum dum dum dum . 

O akılsız insanlara goriller bile tükürür!!!!. 

-Biri bana dedi ki; bu goriller, bir şey olunca tuh…tuh derler, tükürürler. Ey şeyh; “niye öyle yaparlar?” diye bana sordular. “Neden hep, tuh tuh tuh tuh derler?”… Siz bilgili insanlarsınız. Üniversitelerdeki, yüksek okul, akademiler ve Kolejlerdeki profesörlere ve bilim adamlarına sorun, sebebi nedir diye…

O kadar insanlara sordum neden bu goriller aynı düzende diye…. Maymun sınıfı….., neden o maymunlar hep yerler ve sonra tuh tuh tuh yaparlar? O kadar kişiye sordum….,Papa’ya da sordum…. -“Ben bilmem”.. dedi.

Dedim ki ; -“…Ey papa, ey Papa, senin dini kitabında yazmaz mı, ilahi kitapta, Tevrat’da[1] ?”.. –“Tevrat’a bak onun içinde bulursun, çünkü ilahi kitaplar başlangıçtan sona kadar haber verir”….”Sizin yazdığınız kitaplar gibi değildir…” -“Hayır. İlahi kitaplar. İlahi kitaplar ayna gibidir, geçmişe gidersen ne olmuş görürsün, bu yaratılmanın başında ne oldu. Bir daha bakarsan bu hayatın sonunda ne olacağını yazar…. Bu ilahi kitaptır. Bizim yazdığımız kitaplar gibi değildir. Onlar kitap değildir.  Kitaplar ilahi kitaplardır. Bir bölümüne bakarsan, ta başlangıcı görürsün öbür bölümünde de neler olacak görürsünüz”…

Ey papa, din adamları, piskoposlar, papazlar,  hepsiniz biz her şeyi biliriz diye dersiniz.

Bütün din adamlarına hem de Haham Başı’na soruyorum. 

Bir zaman bir Haham’a sordum. Haham uyur uyanıyordu. Bana o hahama gözükmeye emir edildi (Şeyh Nazım Hazretleri, burada Haham ile karşılıklı diyalog canlandırması yapıyor.)

Haham : –“Nereden geldin dedi? Sen nereden geldin?”

Şeyh Nazım :–“Sen ne şekil gelmişsen bende aynı şekilde geldim”.

Haham :–“Gerçekten mi?”

Şeyh Nazım :–“–“Gerçekten”. 

Haham : –“–“Ama ben çok koktum sizden ve endişeleniyorum”.

Şeyh Nazım :–“Korkma o kadar, ben uzun yıllardan beri sen ile beraberdim, ki seni yakalayıp bir soru sorayım diye seni kollayıp takip ediyordum…”.

Haham : –“Hmm. …  Nedir o soru? … Hangi soru?..”.

Şeyh Nazım : –“Soruyorum ki neden maymunlar hep tuh tuh tuh yaparak  tükürürler? Neden?...”

Haham : - “Bir dakika… Bir dakika[2]”…

Şeyh Nazım :–“O kitaba bir senede bile bakamazsın,nasıl bir dakika dersin?”  

Haham : -“Bu kitaptan cevap vermeliyim çünkü ilahi kitaplar bu sorulara hakiki bir cevap verir.

Şeyh Nazım :Ben biliyorum çünkü ilahi kitaplar geçmiş günler ve gelecek günler için ayna gibidir. Ben çok ünlü bir hahamım diyorsun, ben de cevabın nedir diye sana soruyorum!…”

Haham : –“Tamam, şimdi buldum…..”

Şeyh Nazım :–“Ne buldun?....çünkü o goril, kabilesinde, neslinde hep tuh tuh tuh yapar”.

Haham : –“Bende merak ederdim de, şimdi buldum. Çünkü ey benim misafirim, sen nereden geldin? Kapı kapalıydı, pencere kapalıydı sen nereden geldin?”

Şeyh Nazım :–“Sen hahamsın ve bunun cevabını bilmiyor musun?” ….

Haham : –“Dur kitaba bakmam gerekir.” 

Şeyh Nazım :–“Bırak her seferinde o kitaba bakmayı…”. [O (haham) kitaba seferinde nedir o diye…].

Şeyh Nazım : -“Tevrat’tan mı okuyorsun?”

Haham : –“Evet beyim”.

Şeyh Nazım :–“Ondan ne anladın?  Peygamberler hakkında o kadar, yüzlerce hikâyeler var. İçinde yazar mı?”

Haham : –“Evet beyim”. 

Şeyh Nazım : –“Bana söyle.

Haham :–“Dur hatırlamıyorum, bir daha kitaba bakmam gerekir”

(Gülüşmeler….)

Şeyh Nazım : –“Bırak kitabi ve bana söyle. Bilmiyorsan!..Ben sana söylüyorum. Öğrenmek, insanoğlu için öğrenmek bir şereftir. Evet, sen söyle bakalım sen hahamsın.  Senin peygamberin kim?

Haham :–“Bizim peygamberimiz Musa idi.

Şeyh Nazım : -“Evet”, ve ona Tevrat ikram edilmiştir”

Haham : -“evet”. 

Şeyh Nazım : - “Tevrat’ta o kadar peygamberlerin hikâyeleri vardı.

Haham :-“Evet beyim”. (Haham kendi kendine : -“Bu kimdir yahu, hiç öyle acayip, meraklı bir kişi görmedim”).

Şeyh Nazım : -“ Evet beyim, ben buraya nasıl geldiğimi sana söylüyorum şimdi. Sen bana soruyorsun, nereden geldin camdan mı kapıdan mı diye? Hayır. Ben tam tamına buraya geldim işte. İlahi kitabınızda bunun cevabi yazar”. 

Haham :–“Dur bir bakayım…”

Şeyh Nazım : -“Bırak onu yahu çünkü bu konuştuğunuz kitap bizim bahsettiğimiz bu ilahi kitap değildir. Biz, Tevrat (Old Testament) hakkında konuşuyoruz.”

Haham :-“Ey piskopos”

Şeyh Nazım : -“Ben piskopos değilim”. 

Haham :-“Biliyorum ama yanlış söyledim. Ey kutsal olan kişi![3]

Şeyh Nazım : -“ Estağfurullah, ben kutsal değilim….  Peki, sen kimsin?

Haham :-“Ben Musa’nın temsilcisiyim”.

Şeyh Nazım –“Pekâlâ. Tüm Tevrat’ı okudun mu?” 

Haham :-“Zannedersem evet.  Dur bir kitaba bakayım…”

Şeyh Nazım -“Bırak o kitabi ve bana cevap ver.  Seneye kadar bu senin kitabını bitiremeyiz..  Sana soruyorum. Evet. Ben bir şey değilim ama bazen hafızama bir şeyler gelir. Sen soruyorsun kapılar kapalı pencereler kapalı, nasıl geldin sen?  Sen kimsin?

Haham : -“Dur bir kitaba bakayım… “

Şeyh Nazım : “Vav bırak o kitabı, ben sana söylüyorum.:Hatırlıyor musun bir zamanlar Davut A.S:. tahtında oturuyordu ve karşısındaki iki kişiye gözüktü bakıyordu. İki kişi nerede? Kimsiniz siz?

Haham : “Nasıl?...... Dur kitaba bakayım doğrudur ama kitaba bakayım”.

Şeyh Nazım : -“Bırak o kitabi. Hatırladın mı şimdi?”

Haham : -“Evet, şimdi hatırladım”.

Şeyh Nazım : -“Bir gün nebi Davut, sultan Davut, kral Davut oturuyordu ve huzuruna iki kişi geldi.   Karşısına gelen bu iki kişiyi merak etti, nasıl geldiniz buraya, kapılar ve pencereler kapalıydı? 

Haham : -“Evet, beyim hakikisiniz...

Şeyh Nazım : –“Ben hakiki kişi olmaya çalışıyorum.  Büyüklerim bu noktayı konuşmamı emrettiler. Anladın mı? Bana şimdi sorma : “pencereler ve kapılar kapalıyken  nasıl  geldim diye”.  Senin şahidin ve ispatin var.   Tevrat’ta da yazar .

Haham : -“Evet beyim….Sorunuz neydi?  Soru sormuştunuz, neydi o?  

Şeyh Nazım : -“Şu soruyu soruyorum : -. Maymun, goril türündekilere,..... İnsanlar der ki insanlar gorilden gelir” … “ve siz nasıl olur ben buradayım diye söylüyorsunuz. Ben ise buraya bu önemli noktayı seninle konuşmaya geldim.

Haham :  -“Evet beyim”  .

Şeyh Nazım :  -“Bunun hakkında ilahi kitaplarda bir işaret olmalı”.

Haham :  –“Evet”.   

Şeyh Nazım :   –“ Şimdi sana söylüyorum : Hayvanların peşinde koşan ve araştırma yapan bilim adamları ve araştırmacılar; maymunların ve gorillerin hep tuh tuh tuh yaptıklarını görüyorlar ….(Maymunlar) Bir şeyler yerler ve tuh tuh tuh diye yaparlar.   Her zaman tükürürler. Bunun sebebi nedir?

Haham : -“Ben bilmem dedi. Ama bir daha kitaba bakayım”.

Şeyh Nazım :   –“Hayır, bırak o kitabi.  Bana anlat”.

Haham : -“Ben sana nereden geldiğini söyle.”

Şeyh Nazım :   –“Giriş kapısından geldim.

Haham : Hııııı. (Öyle mi ya )

Şeyh Nazım :   -“ve bu önemli noktayı konuşuyoruz. Çünkü benim üstatlarımın öğrettiğinden anladığım, bana ikram edilende şudur ki;  insanlar maymun türünden gelir diye iddia insanlara o maymunlar ve goriller çok kızgındır. Onun için, o hayvan o akılsız insanlara hep tuh tuh tuh yapar. Tükürür onlara.

Haham : -“Evet, beyim , ama sen kimsin”.

Şeyh Nazım :   –“Sorma kimim diye. Ben zayıf bir kulum”. 

Haham : –“Bu hafta sinagogumuzda bu konuyu konuşalım. Bütün maymunlar Darvin’e tükürüyor diye (konuşalım).

 (Şeyh Nazım hazretleri sohbetine devam ediyor) Nasıl dersiniz biz onlardan geldik diye. Kim bunu iddia ederse ve kim onların eğitimlerini takip ederse, bütün maymunlar onara tuh tuh yaparlar. Sebep budur. Allah, yaratandır.  O her şeyi yarattı. Nasıl dersinin insanlar maymundan geldi diye?    Bütün maymunlar onlara tükürür, tuh tuh tuh . Ve geceleri özellikle vahşi ormanda, bütün hayvanlar uyuyunca,  o goriller uyanık olurlar. Her akıllarına geldikçe uyanırlar ve tuh tuh tuh tuh tuh diye yaparak tükürürler.

Ey insanlar, ne söyleyelim. Ben size ilahi kitaplardan konuşuyorum. Anlayın diye.  Beni bir şeyler için suçlamayın, ben bir şey biliyorum..Başkaları da başka şeyler biliyor!.. 

Ey insanlar, ey din adamları, inançlarınızı düzeltin ve insanların inançlarını da düzeltmeye çalışın.  İnsan insan yaratılmıştır. Sultan sultandır, sultanın oğlu da veliaht. Şeref göklerden verilir. Ormandan insan gelmez, bu batıl teoriyi bırakın.   Şeytan onlara çok metanetle.(sebatla) yaklaşır. Doğruya gelmesinler diye,hep yanlış şeyler yanlış teoriler gösterir.  Allah bizi affeylesin.

Ey insanlar ben bir şey bilmem. Ama bazen bütün milletler konuşup hitap etmem için bana bir şeyler gelir.   Doğu’dan Batı’ya dinlemeleri gerekir. Dinlemezlerse onları tasarımı sonuçta maymuna döner. Olur mu? Evet olur. O hahamla yarın devam edeceğim. O önemli noktayı, ilahi kitaplar anlaşılsın diye.   Allah beni affeylesin.

dum dum dum dum               dum dum dum dum[4]  

dum dum dum dum               dum dum dum dum  

dum dum dum dum               dum dum dum dum

dum dum dum dum              dum dum dum dum

Sen teksin. Her şeyi istediğin gibi yaratırsın Ey Rabbim  

dum dum dum dum            dum dum dum dum dum

Gelin ilahi şarkıları senin şerefine dinleyelim Ey Rabbim

dum dum dum dum         dum dum dum dum

Fatiha  

 -Mürit :  -54    (dakika)

-Şeyh Nazım : Çok gitti be kitap …-Allah-u Ekber.

Fatiha               

Ha ha ha nasıl?   Yarım saat var 

-          Mürit :  295 000 kişi

-          Mürit :  Bayram ne zaman diye soruyorlar?...

-          Şeyh Nazım : Pazar

 


[1] Old testament

[2] Sohbet esnasında, Şeyh efendi eline bir kitap alarak,  kitaba Haham başının yaptığı gibi latife yaparak  ve taklit ederek bakıyor.

[3] Holiness. 

[4]Dum, dum”, İngilizce Kubbe anlamına gelen “Dome” kelimesini ifade etmektedir. Buradaki kubbe ilahi kubbedir.

 

UA-984942-2