Available in: English   Turkish   Go to media page

Biz Makineyi Çözeriz, Makine Bizi Çözemez

Sultanul Evliya

Mevlana Şeyh Nazım Adil El-Hakkani

Pazar, Şubat 6, 2011 Lefke, Kıbrıs

Es-su’al nisful `ilm. Burda müstemleke idaresi vardı. Bir vali vardı burda. Kraliyetten buraya gönderilir. O vali ile beş kişilik meşveret meclisi vardı: üç ondan, iki Türk dendi. Bunlar mesela sizi çağırır, anlayan kimse. Bu efendiyi çağırır, anlayan kimse. O efendiyi çağırır, anlayan kimse. Beş kişi ile otururlar ki hepside işe vâki olan kişilerdi. Bir karara vararlar ve onun üzerine memleketi idare ederlerdi. Ee şimdi memlekette ne kadar yaşayan insan varsa yarısı kadar da memur var. İşin içinden nasıl çıkacağız biz diye düşünen yok şimdi. Yanlız mevkî hırsı var: birşey olayım, birşey görüneyim, bol maaş alayım, istediğim gibi bu memlekette hükmedeyim, sayılayım. Ee bununla bu memleket, ya Türkiye veya Rusya ayağa kalkar mı? Rusya belki 800 senelik veya bin senelik bir devletti; Çarlar idare etti bin sene. Geldi o zibiller, alçaklar ve 80 senede bitirdi, milyonlarca insanıda kesti harap etti. Demek işi ehline veriniz diyor.

Şimdi siz profosörsunuz orada. “Rektör bey, bugün birşeyim var, mazeretim var, gelemeyeceğim. Lütfen bir kimseylen idare ediniz," dersiniz.

Rektör, “Peki efendim,” der (ve kapıcıyı yanına çağırır). “Kapıcı Mehmet ağa! Gel buraya!"

“Ne var bey?"

“Önlüğü giyde gel otur kürsiye, talebelerin karşısına dur," der. Talebeler şaşırıp kalır şu bu derken. “İdare et muallim olan kimse gelene kadar.”

E bu uydurmadır. Kapıcı müdürün işini yapabilir mi? Yapamaz. Her iş ehline verilmiyor bu zamanda. Vurmuşlar arabayla, "Vay arkam" demiş.

"E kafana vurdum."

"Arkama geldi" diyor.

Arkası kuvvetli geldi oturdu oraya. Sivili de teyit ediyor, askeride. Ne için? Hem sivili yemler, hem askerin kanadını yemler, gelir oturur. Olacağı Mısırda olduğu gibi olur. Mısır, Trablus, ,Tunis, Cezayir, Yemen, Irak, İran, Türk, Çin, Rus, Alaman; hepsi bunun içine düşmüşler, eskiyi beğenmediler. “Modern bir sistem getireceğiz" derler. Modern sistemi ne söylersin? Yani aslî olanı sen bırakıyorsun. Plastik hükümetler devridir bu; plastiktendir. Plastik meyvalar getirip sizin önünüze versek, siz bakarsınız: "E bu bir şey değil!"

"Elmadır efendim, yiyin."

"Yenmiyor."

"Öteki muzdan yiyiniz."

"Muz daha beter!"

Her işler plastik oldu, uydurma yani. Aslî olanı bıraktılar, beğenmediler. Buna ne diyorlar? Teknoloji Devrimi. Teknoloji ilen devrim olmaz ki! İnsan yanlız maddeden ibâret değil ki. İnsanda aynı zamanda ona hükmeden, içerisinde başka duyguları yaşatan bir kuvvet vardır. İnsan yanlız yeme içme ilen idare edecek değildir. İnsanın karnını doyurduğun vakitte, insan seni dinlemez çünkü kafasını veya kalbini doyuracak birşey istiyor. Teknoloji onu veremiyor. Veremeyince, işte teknoloji devri muvaffak olamadı. Her taraf karşıktır şimdi.

Teknoloji zaten ne kadar işler varsa yapıyor. İnsan gücünü sıfırlatıyor. İnsanın kıymetini düşürüyor. On kişi çalışan yere bir makine koyuyor ve diyor ki, “Dokuzu, siz gidin, size iş yoktur çünkü bu makine benim işimi görüyor; bir adam isterim,” diyor. Şimdi bütün dünya bu hale girdi. Teknoloji devrimi dünyayı berbat etti batırdı. Maddeten ve manen, iki cihetten berbat etti. İşte iki ipin ucunu bir araya getiremiyorlar. Getirmelerine imkan yok.

Havada uçar. Havada uçmanın ne gereği var? Ne lüzumu var o kadar süratla gidip gelmeye? Yavaş gitsin, ne olacak? Memleketlerin içerisinde geze geze, insanın yürüdüğü yerde bir hayat var. Teyyarenin içerisinde bir saatte gideceği yeri yürüyerekten bir günde gidecen mesela. Lakin insan ayanın bastığı yerde bereket var. Peki nedir bu? Çok değişen telafilerimiz oldu. Bu enerjinin, teknolojinin insanları mahkum etmesi insanları tüketti. İnsan yanlız maddesiylen insan değildir. İnsanın ayrı bir varlığı vardır. Malesef şimdi içerisinden çıkamıyorlar.

(Ziyaretçi: Yaşamın anlamı net değil onlar için. Hayatın manasının ne olduğunu bilmiyorlar. Hayatın manası o nedir? büyük soru o zaten.)

E gaye nedir? Teknolojinin kölesi olmak mı hayatın gayesi? Yok. Teknoloji insana hizmet edecekken, insan teknolojiye hizmetkar oldu. Darmadağan oldu, bitirdiler, insanlık diye birşey kalmadı.

(Ziyaretçi: İnsan kendi kazdığı kuyuya düştü. İmal etti sonra da pişman oldu.)

Düştü ya içine, şimdi dışarıya elini ver diyene elini vermez. “Burada oturacağım,” der. E otur bakalım, otur kal bakalım. Bu bey tenezzül etti buraya geldi. Şimdi buraya illa gelmesi lüzum değil ama makul olan bir işler. Onun için müzakere ettim profosör beylen, ki eskiden Encümen-i Dânış dedikleri bir meclisleri vardı ecdâdımızın. Ki bilen kişiler oturup müzakere eder, görüşür ve görüşmeklen ilimleri artar ve fayda hâsıl olur. Ama şimdi bütün dünyayı bir maddenin hakimiyeti altına sürmüş, insanın kıymeti kalmadı. Düğmeye basan, on insanın yapacağını yapar. Düğmeye basan, 100 insanın yapacağını yapar. E bunun kıymeti yok. Bu insan yeryüzünde hakim olmak için yaratılmıştır, mahkum olmak için değil. Lakin şeytan öyle bir yol açtıki, insani mahkum etti hakim iken. Teknoloji bizi mahkum etti, hizmetkar etti, ezdi insâniyeti bırakmadı.

İşte onun için diyorum: böyle Encümen-i Dânış olarak, burada belki 100, belki 200 profosör var. Birde dışarda da insanlar var. Oturup görüşsünler, belli olsun ne yapacakları; akıllarını kullansınlar. Herşeyi teknoloji ile hallederim diyen ahmaktır. Teknoloji herşeyi halledemez. Daha Türkçesi: teknoloji insanı halledemez.

İnsan bir problem kaynağıdır. Acayip bir hali vardır. Bunlara ait olana, hakikati teknoloji çözemez ki. Bu bizim kendi hususiyetimizdir. Biz çözebiliriz. Makine çözemez bizi. Biz makineyi çözeriz, makine bizi çözemez. Öyle olduğu vakitte, bütün dünya berbat betnam oldu.

Onun için diyorum: ilk icraat, eğer bu dünyanın ıslahiyetini istersek, teknolojiye yetişir, “Duuuur! Çünkü sen bizim insanlığımızı bitirdin. Yerinde dur artık, istemiyoruz! Biz insan olarak yaşamak isteriz, makine gibi yaşamak istemeyiz! Robot olmak istemeyiz! İslam bayrağını çekeriz!” Kim var bunu söyleyecek? Yanlış birşeyse söylesinler doğrusunu. Bu tamamdır.

Biri “Bir araba satacağım,” dedi, “çünkü kahrını çekemiyorum.”

“Kaç paraya satacan?” dedim.

“Sana 20 milyona vereceğim.”

“Hee? Beleş veriyorsun be deli Devro,” dedim. Sonra “Alın verin 20 kağıtta gitsin” dedim.

“Şeyh efendi, madem alıyon, sana bir ikinci araba vericegim ki bu birinci arabanın bozulan taraflarını onunlan tamamla. O beleştir.”

Aldı toz kesti bizim Devro. Allah affeylesin onuda bizide. Gitti öbür tarafa. Ben dedim bizim dervişlere: “Arabayı sürecek var mı?”

“Ben sürerim” dedi Baba Tahsin. Aldılar arabayı gemi konağına.

“Tecrübe edin bakalım, nasıldır” dedim. Aradan bir saat geçti bunlar gelmedi.

“Nerdedir bizim yeni araba, bize Devronun sattığı?”

Koşarak biri geldi ve “Şeyh efendi,” dedi. “Bu araba inişi bulduğunda çok güzel gitti gemi konağına kadar. Geriye döndü, köprüye geldi inantlaştı çıkmadı kaldı orda.”

“Haa! Hay utanmaz, arlanmaz” dedim. “Ule Devroyu nerde bulacam? Şeytan bulamaz şimdi onu. Kaçtı.”

Sonra buldular getirdiler onu bana. “Utanmaz! O makina nasıl makinedir?” dedim.

“Şeyh efendi, dedikleri gibidir. Ben işi uzatmadım, size araba lazımdır diye, verdim böyle. Aslı böyle ama merak etme, bu marka bir kaç seneye kadar antika olacaktır. Sakla bunu,” dedi bana, “yüz mislini alırsın.”

“Haa? Hay utanmaz. Halen araba orada bekler!”

“Korkma,” dedi “ben sana hile yapmadım, iyilik yaptım. Araba inişe gider. Yokuşa gitmeyince, bir öküz tak arkasına ve önünden çeksinler ve koy bir yere.”

Halen bekler bizim dağın üstünde, çobanların evinde. Bekliyorum daha halen antika olsun. (Herkez güler) Eh napacağız? Şimdi milletin işi de böyle. Zaten yürümez bu araba. İnişi bulduğunda yürüdük. Şimdi yokuşu alınca, millet darıldı, daraldı, “Türkiye böyle etti,” “Biz böyle ettik.” Etme, git Devronun kabrinede sor diyorum, nasıl bana araba sattığını. “Biraz sabredin, sizide antika diyerekten koyacaklar mezarhaneye!”

İşte böyle aynı işimiz. Herkez ve ortalık Devro gibi oldu. Öyle olunca, nerde iflah olacaksın?

Ehli İrfan meclisinde aradım kıldım talep,

İlim en geridedir, illâ edep illâ edep!

Edep öğretmiyorlar. Onun için okuttukları şeyler dalından kesilmiş güle benzer; iki üç günde solar atacaksın. Ciddi işleri yok bu adamların, sormazlarda. E şimdi çıksınlar işin içerisinden. Burada öyle Türkiye de öyle. Çıkamıyorlar işin içerisinden.

Fatiha.

UA-984942-2